Sular Altında Kalan Cennet/Kılık Köyü.
Gerger’in yirmi km doğusunda, Kımıl dağının biraz güneyinde, fırat nehrine
nazır,dünyada hiç bir para birimiyle alınıp satılmayacak
güzellikte bir köy vardı eskiden.
Susuz ve kurak bir coğrafyanın dört mevsim değişmeyen şirin görüntüsüyle
Suya hasret bir bölgede, su fazlası olan tarifsiz bir yeryüzü orjiniydi Kılık.
Kaderi sularla çizilmiş, sularla var-olmuş, sularla son bulmuş.
Henüz söylenmemiş türkü, Yazılmamış şiir, Çekilmemiş resim..
Yaşanmış, ve yaşanacak sevdaların sular altında bıraktığı,dünyalar güzeli
bir köyün hüzünlü hikayesidir Kılık köyü…
Elektiriğin olmadığı yıllarda, mısır buğday öğüten doğal su değirmenleriyle
çevre köylerin medeniyet cazibesi, can simidiydi bir zamanlar..
Geçen yüzyıl da yaşayan her Gergerlinin özelikle, Gerger’in
doğusunda yaşayan Zaza köylerin mutlaka Kılık köyü ile ilgili bir anısı vardır.
İsterseniz bu bağlamda çocukluğumda yaşadığım anılarımdan yola çıkarak,
şu anda sular altında kalmış o köye küçük bir sanal seyahat edelim.
Bizim köye yaklaşık on km uzak bir mesafedeydi Kılık,
değirmende erken sıra almak, ve dönüşü geceye bırakmamak adına, iki çuval
buğdayı eşek sırtına yükleyip sahur vakti kirwe Ekremle birlikte çıktık yol’a.
Talihsizlik ya, ninyat köyü yakınlarında bize doğru havlayarak gelen köpek sürüsünden kaçıp, bir ağaca çıkarak günün ağarmasını bekledik mecburen.
Sabah kaldığımız yerden yola devam ederek değirmene vardığımızda,
Güneş tam tepede, ve değirmenci amca ceviz ağaçlarının gölgesinde öğle namazını kılıyordu.
Değirmen önünde, kavak ağaçlarına bağlı yedi tane eşek demek;
geceyi değirmende geçireceğimizin açık ifadesiydi. Bir çuval buğdayın öğütme süresi tahmini bir saatte tekkabül ediyordu.
Ekremle değirmene geldiğimizi duyan köyün haylaz çocuğu cemal
(boğatekin) Davutla birlikte, köy’de çifte-çubuğa gitmeyen ne kadar çocuk varsa arkasına takıp değirmene getirmişti. Artık ceviz ağaçlarının altı açık hava tiyatrosu,
Baş rol de ise, doğuştan güldürü ustaları hilimi Ekrem ile kılıklı Davut vardı.
Ekrem’in, Davut’un ellinden tütün tabakasını alıp su arkına fırlatmasıyla başlayan
doyumsuz show, güneşin yerini alan ay ışığında, gece yarılarına kadar sürerken,
kavak ağaçları altından kıvrılarak Fırat nehrine akan buz gibi suların sesine karışan çocuk kahkahaları vadi’de güne dair yarım kalan ahengi tamamlamış oluyordu..
yüz yıl önce, eski yerleşim yeri, Düzgawan’dan orjinal ismi “berzlo”
olan bölgeye taşınarak, Kılık ismini alan,daha sonra, doğu ve güney doğu’da, köylere türkçe isim verme sürecinde, “geçitli” ismini aldıysa da, yerel halkın günlük yaşamda benimseyip dillendirdiği Kılık adıyla yaşam sürecini doldurup sulara gömüldü.
Fırat nehri çevre şehirlere hayat verirken
yıllarca koynunda büyüttüğü o şirin köyü baraj suları altında bıraktı.
Gençler metropollere giderken, elden ayaktan düşmüş memleket sevdalısı birkaç yaşlı
insan “mışrak” mevkiinde yedi sekiz haneli, yeni bir köy kurmuşlar
baraj gölünde küçük bir ada kalmış, eski kılık’a bakıp bakıp ağlar şimdi…
Akşamları gün kızıla çalarken Tilo’da,
Güneşin o eski gölge oyunları yok kımıl dağnın doruklarında…
Karakaya üstünden gülümseyen ay, daha hüzünlü düşüyor antik çağlardan kalma
Berzlo’ya. kırmızı gelincikler, mor menekşeler, aşk yerine hüzünle açıyor kırlarında
resimlerde kalmış eski köyün.
Davut şimdi hangi gurbet ellerde bilmem… Bizim köy kısmen sular altında kaldığı için, kirwe Ekrem hala köyde yaşıyor. Arada bir cepten ararım. Uzun süren her telefon görüşmesi sonunda, veda noktasında, (diyalog Zazaca) sorarım; “Ekrem ez kama?”
Ekrem cevap verir; “Vallay mı tı néveté.” Bedava çeviri yok. bilen bilmeyene anlatsın.
Bi anlık ta olsa, şehrin sahte tebessümlerine inat, Ekremle birlikte harbi köy kahkahalarına tutuluruz yeniden..
Kadim komşulukların göçle parçalandığı,
yaşanmış ve yaşanacak sevdaların sular altında kaldığı o şirin köyde,
ceviz ağaçları altında zamana karşı direnen yerel değirmen taşları dönmüyor artık.
Kılık’tan günümüze kalan tek teselli,Gerger’in
unutulmaz değerlerinden, merhum İzzet Aksoy’un belediye başkanlığı
döneminde büyük çaba harcayarak Kılık suyunu heba olmaktan kurtarıp
Gerger ve bazı köylerine hayat vermesi ise, dağların arkasında altı çizilecek
tek sevimli gelişmedir belki de.
GAP projesi kapsamında köyün tamamen sular altında kalmasıyla,
paha biçilmez topraklarından, bedelinden uzak, komik rakamlar
ödenerek, Kılık köylüleri ile birlikte orta fırat insanını mağdur bir şekikde, eşi görülmemiş bir göçe süren, o günkü yöneticiler; insan psikolojisini alt-üst eden,
o sosyal trajedinin açtığı travmaları şimdi hatırlar mı bilinmez? Kamulaştırmada uğradıkları haksızlığa inat, uzun yıllar sonra, göç ettikleri şehirlerde, özelikle Alanya, İzmit (Alikahya) ve İstanbul’da. İş hayatlarındaki başarıları ile geçmiş yönetimlere, adeta meydan okurcasına, yıkılmadık ayaktayız cevabını vermeleri de takdire şayan bir ayrıntıdır kılıklıların.
Bu yazılanlar bir kurgu, bir masal değil, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su kadar gerçek.. Ve baştan sona yaşanmıştır.
Bu ülkede belgeseli çekilecek, kitabı yazılacak, hazin öyküsüyle, Fıratın; keban’da, karakaya’da, samsatta sular altında bıraktığı köylerin en güzeli, ve en unutulmazıdır Kılık…
Bendeniz anılarımdan yola çıkarak, Kılık’a dair küçük bir pencere açtım.
sürç-ü lisan etiysek affola…
CUMALİBALIKÇIOĞLU