GENEL

Pandemi Süreci ve Devlete Dair Getirdikleri

Genel itibariyle bireyin toplumsal birliktelik içerisinde varlık göstermesiyle ortaya çıkan ve yine bireyin güvenlik, refah, istikrar gibi gereksinimlerinin karşılanması şeklindeki beklentileriyle de otoritesini kabul ettiğini söyleyebileceğimiz ‘’DEVLET’’ olgusuna dair tarih boyunca tartışmaların olduğu bir gerçek. Platon’dan Machiavelli’ye, Tusi’den Kınalızade’ye hem doğuda hem batıda bu tartışmaları doğuran etkenlerin başında elbette yaşanılan süreç ve olayların geldiğini söylemek zor olmasa gerek. Nitekim kimi zaman devletin katı ve güvenlikçi yaklaşımının ön planda tutulduğuna şahit olurken; kimi zaman da devletin toplumsal yapı içerisinde daha sınırlı bir rol üstlenmesi gerektiğine olan vurguların arttığını görebiliyoruz. Elbette devlete ve devletin görevlerine dair tartışmalar ve isimler verilen örneklerle sınırlı değil. Siyaset bilimi literatürü bizlere bu hususta birçok örnek sunmaktadır.

COVID19: Psikoloji ve İletişim Açısından da Yürütülmesi Elzem Bir Süreç

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan COVID19 Pandemisi de küreselleşmenin hiç olmadığı kadar yüksek olduğu, bilgi ve teknoloji bombardımanının adeta sersemletici bir hal aldığı bu yüzyılda; devlete ve uluslararası sisteme dair yeni sorgulamalar ve meydan okumalar doğurdu/doğuruyor.  Sürecin hala devam ediyor olması ve dolayısıyla konunun henüz sıcak olması belki de bu tür irdelemeler için önceliği başka noktalara kaydırıyor ancak geçtiğimiz 4-5 aylık süreçte yaşananlar bu husustaki paylaşımlar için önemli veriler sundu diyebiliriz. Mevcut uluslararası sistemin ana çarkları gibi görülen Batı ülkeleri arasında dahi yaşanan maske savaşları, birçok ülkede sağlık imkânlarının yetersizliği, Dünya Sağlık Örgütü gibi sürecin kritik oluşumlarının beklentilerden uzak bir profil izlemesi bu noktada verilebilecek çarpıcı birkaç örneğin başında geliyor. Yaşanan bu sıkıntılı durumların yanında her geçen günle beraber insanların ‘‘hala aşı bulunmadı mı?’’ sorusunu daha sık sormaları, sokağa çıkma yasakları, karantina uygulamaları ve diğer taraftan devam eden can kayıpları süreci psikoloji ve iletişim açısından da yürütülmesi elzem bir hale soktu.

COVID19 ile Mücadele Örneği Olarak: Türkiye

İnsanlarda devletten sorumluluk, güvenilirlik, şeffaflık, düzen ve arz güvenliği gibi beklentilerin üst seviyelerde oluştuğu bu tablo karşısında Türkiye’nin ortaya koyduğu yaklaşım ise belki de Pandemi’nin devlete dair getirdiği/getireceği tartışmalara karşı verilebilecek örnekleri içerdi/içeriyor: Türkiye’nin, ülkede COVID19’a dair herhangi bir vakanın henüz görülmediği dönemlerde tedbirler alması ve bu tedbirleri doğrudan ilgili yetkilileri ve kurumları aracılığıyla şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşması olası bilgi kirliliklerinin önüne geçerken toplumun muhtemel bir panik havasına girmesini de önlemiş oldu. Sürecin ilerleyen safhasında ise Türkiye, özellikle son yıllarda yoğun yatırımlarla güçlendirdiği kurumsal kapasitesinin faydalarını gördü. Nitekim bu kurumsal kapasite sayesinde birçok ülkenin yatak ve solunum cihazı gibi sıkıntılar yaşadığı süreçte Türkiye, böylesine sıkıntılarla karşılaşmazken; dahası aralarında ABD ve İngiltere gibi ülkelerin de olduğu 134 ülkeye yardım elini uzattı. Böylece uluslararası arenada Suriye, Filistin, mülteciler gibi birçok çetrefilli konuda küresel vicdanın savunuculuğunu yapan Türkiye aslında küresel dayanışmanın da öncülüğünü örnek bir şekilde yapmış oldu.

Ortaya koyduğu doğru iletişim ve sahip olduğu kurumsal kapasitenin yanında ‘‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’’ şeklindeki kadim yönetim düsturundan hareketle sosyal devlet anlayışını da sağladığı yardımlar ve desteklemelerle gerçekleştiren Türkiye, toplumda güven algısını hissettirmeyi başaran ülkeler arasına ismini yazdırdı. Bu durum devlet-millet arasında karşılıklı güveni daha da pekiştirirken toplumsal dayanışmanın da güçlü bir şekilde vücut bulmasına zemin hazırladı. Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başlatılan ‘‘Milli Dayanışma Kampanyası’’ bu hususta önemli bir örnek teşkil etti.

Türkiye, Pandemi dolayısıyla yurt dışında vefat eden 590 vatandaşından 470’inin naaşını ülkeye getirirken; 132 ülkeden 100 bine yakın vatandaşının da tahliyesini gerçekleştirip dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşının yanında olduğunu gösteren sayılı ülkelerden biri oldu ve dünyada Türk pasaportuna sahip olmanın konforunu da sahada güçlü şekilde hissettirdi.

Gelinen süreçte var olan sistem ve yapılarıyla gittikçe daha çok sorgulanmaya ve kırılganlaşmaya başlayan dünyanın; ani krizler, güçlü meydan okumalar, çok çeşitli risk ve tehditlerle bundan sonra da karşılaşma ihtimali pek tabii yüksek. Pandemi sürecinde Türkiye örneği gösterdi ki böylesine tablolarla baş etmek için; insani ve vicdani bakış açısı, doğru iletişim, şeffaflık ve güvenirlik, etkin ve nitelikli kurumsal kapasite, küresel dayanışma ve güçlü liderlik devletler için önem kazanıyor.  

Deniz Demir

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu