70’li 80’li yıllarda yol parasını amcadan, kirweden borç alarak geldikleri İstanbul’da, kısa zamanda nasıl zengin oldular. Hayat mı cömert davranıp, onlar için ardına kadar açtı kapılarını? Yoksa onlar mı zorladı, hayat kapılarının ardına kadar açılmasını.
O coğrafya’ya aşina olmayan okurlarımız için Hikâyenin başladığı yerden, Gerger’den başlayalım isterseniz. Gerger Nemrut’la Fırat arasında, sırtını dağlara yaslamış büyük bir köy görüntüsünde, küçük ve mütevazı bir kasabadır.
Doğusunda Zaza’lar, batısında Kürt’ler çoğunluk teşkil etsede, Süryani ve Türk’lerle birlikte çok din’li çok dil’li mozaik bir vatan toprağıdır Gerger. İçerde küçük ve yoksul, dışarıda kalabalık ve zengin…
70’li yılların başında, taşra’dan büyük şehirlere yaşanan yoğun göç Gerger çarşısına da bir hareketlilik getirdi. Üstü açık Gerger kamyonları ve ikinci sınıf Adıyaman otobüsleri farklı şehirlere götürse de onları, tutundukları dal, sığındıkları son liman İstanbul oldu.
Önceleri vasıfsız ve kimsesizdiler. Yetip gitmemek için, eski İstanbul sokaklarında HAMAL olarak çıktılar hayat sahnesine. Aç susuz, işsiz parasız kaldığı günler oldu hepsinin Vefa da, Küçük Pazar’da, hasret kokulu han odalarında yeri geldi sekiz on kişi bir ara da yattı, köyden yeni gelenler dışarıda kalmasın diye.
Dezavantajların yanındaki, en büyük avantaj’ ise kaybedecek bir şeylerinin olmamasıydı. On’ları zirveye taşıyan sır’ın anahtarı biraz da bu kelimede saklı… Bazı yöre insanlarının doğasında, doğuştan gelen bir özgürlük vardır. Ve başkalarının yanında çalışmaktansa, küçük bir tezgâh’ta olsa kendi işiyle başlar hayata. İş dünyasına baktığınızda, Kayseri, Akseki, Gerger gibi yerler akla gelen ilk örneklerdir.
Demirel benzeri, vizyonsuz başbakanlar sayesinde, Askeri baskıların hüküm sürdüğü Çileli bir dönemden geçilirken, Bu ülke’nin karanlıklarına güneşten bir ayna tutan Turgut Özal çıktı siyaset arena’sına. Korku baskı şiddet, yerini güven ve özgürlüklere bıraktı. Özal’ın estirdiği liberal ekonomi rüzgârında, Gergerliler de payına düşeni aldı. İşporta’dan tekstil’e, deri sektöründen kargo’ya girdikleri her meslekte adını zirveye yazmaları zor olmadı. Bu zemini hazırlayan, Özal ve İstanbul’a teşekkür etmek gerek…
Zenginler Lig’ine çıkanlar olduğu gibi, İşi- şansı yaver gitmeyip, yoksullar küme’sine düşenler de oldu tabii. Özellikle, 80’lı yılların iyi kazandıran mesleği (fason) Konfeksiyon iki bin’li Yıllar da tökezleyince, meslekte ısrar edenler brother makinelerinin zikzak sesleri arasında toz olup gitti.
Bu gün Gerger’in hangi Köyü’ne bakarsanız bakın, her köy’den mutlaka, bir kaç tane milyon dolar’lık aile şirketi görürsünüz Çok şirketli köy sıralaması yapılırsa, sanırım ilk ikiye Erbawun ve Lagin girer. (Bu istatistik değil, şahsi bir gözlemdir) Milyon dolar’lık ilk kuşak, Gergerlilerin eğitim durumu bu satırların yazarı gibi İlkokul seviyesindedir. İstisnalar hariç, kitap okuma, tiyatro ve sinemaya gitme alışkanlıkları vasatın altındadır. Giyim kuşamları ne çok şık, ne çok rüküştür. Yeme içme kültürleri, Ve sosyal siyasal yaşamları genel de muhafazakâr çizgide olup, memleket eksenlidir.
Yıllar önce Gerger’den İstanbul’a gelirken Ellimiz cüzdanımız boş’tu Ama gönül heybemizde güzel bir şey getirdik bu kent’e. Kalabalıklar içinde kimsesiz kalmış insanlarla dolu bir şehirde, Gergerlilerin düğün ve taziyelerine gittiğinizde, İçerdeki devasa Kalabalık; size o güzel şeyin Gerger Kültürü’ne ait dostluk komşuluk ve kirvelik olduğunu yeniden hatırlatır. Büyük ve geniş bir aile’dir Gerger. Kimi baba dostlarımın çocuklarıdır, kimini okuldan, Kimini han’dan tanırım. Kimini dernekten kimini vakıftan Yazıyı çok uzatmanın anlamı yok Allah ömür ve izin verir, Tekstil beni bir gün özgür bırakırsa, bu hikâyenin aktörleriyle Konuşup ‘yaşadıklarını’ gelecek kuşaklara (Milyon dolar’lık Gergerliler) adlı bir eser Bırakmayı hayal ediyorum. İbrahim Hakkı hazretlerinin dediği gibi, Görelim Mevla neyler, Neylerse güzel eyler.
Güneşin yüzünü gösterdiği bu günlerde, hepinize bahar tadında Güzel bir hayat diliyorum. ALLAH’A emanet olun…
CUMALİ BALIKÇIOĞLU