Bu kitabın öyküsü Adıyaman gergerin tillo köyün de geciyor…
Bir Fırat destanı ''Tille’nin Gelini.
Hatay’dan koparılıp Fırat kenarındaki bir köye gelin giden Sera’nın çığlığı Tille’nin gelini. Rıfat Mertoğlu’nun okuduğum bu ikinci romanı. Ağıtsız kadınlardan sonra çok iyi bildiği yörenin yeni bir öyküsünü anlatıyor bize.
Ancak bu kitapta beni en çok etkileyen Fırat’ın ve Nemrut’un öyküsü. Öyle etkileyici ki sanki Fırat yanınızda, Nemrut sanki biraz ilerinizde size bakıyor.
“Yine kırmızı bir akşam çöktü. Nemrut dağının doruklarından, Fırat’ın derinliklerine dek her şey kırmızıya kesti. Ateş kırmızısına.Alevler sardı her yanı.Gökte bulut, yerde otlar , taşlar, toprak köz renginde ışıdı. Orada o muhteşem kırmızının ortasında durdun.Kırmızıyla yıkandın. Nehirden yükselen sis, yıldızları ayı yuttu. Gökte devinen kül renginde ak, alaca bulutlar korkunç şekle büründü. Sonra bir kırlangıç sürüsü yükselip alçaldı.”
Kitabın her satırında bir destan hava seziyorsunuz. Fırat’ın hem ana hem baba, hem düşman hem dost yüzünü yer yer küçük öykülerle anlatıyor bize. Karakterler sanki komşumuz, dostumuz arkadaşımız kadar yakın.